15 Haziran 2012 Cuma

Kuran'da akılsızlık nasıl tanımlanıyor


Cahiliye toplumunda akılsızlık deyince ilk akla gelen, zeka geriliği ya da anormallik gibi kavramlardır. Akılca zayıf olan insanların, zihin hastalıkları hastanelerinde bulunan, ağır, anlaşılmaz konuşmalar yapan, algı bozukluğu çeken ve hatta belki de ilk anda göze çarpan birtakım fiziksel kusurları olan kimseler oldukları düşünülür. Oysa bu sayılanların, Kuran'da anlatılan gerçek akılsızlıkla hiçbir bağlantısı yoktur.

Kitabın başından bu yana anlattığımız gibi akıl, bir insanın vicdanını sonuna kadar kullanarak hayatının her anında Allah'ın en razı olacağı ve Kuran'a en uygun olan tavrı seçmesi ve bunun sonucunda da tüm hayatını kapsayan bir düşünce ve tavır mükemmelliği kazanmasıdır. Ayrıca aklıyla yeryüzünde bulunuş amacını, kendisini yaratan Allah'ın sonsuz kudretini kavrayabilmesidir.

Bu bilinçten yoksun olan insanlar ise akılsız kimselerdir. İnsanların çoğu, televizyonda seyrettikleri kişilerde, aynı apartmanda oturan komşularında, üniversite mezunu olan bir gençte ya da mevki sahibi bir işadamında böyle bir akıl zayıflığı olabileceğine hiçbir şekilde ihtimal vermezler. Oysa akılsızlık, insanların kendilerine, dünyada ve ahirette en güzel hayat şeklini bildiren Kuran'a uymak ve güzel bir hayat yaşamak varken, bunun yerine cahiliye sistemini benimsemeleri ve bundan dolayı da sıkıntılı ve zor bir hayat sürmeleridir. Bu nedenle de insanın çevresindeki pek çok kişide bu akıl zayıflığına rastlaması mümkündür.

Allah, Kuran'da insanların dünya hayatından ve cahiliye sisteminden yana yaptıkları seçimin yanlışlığına dikkat çekmiş ve onları bu durumu düşünerek akletmeye çağırmıştır:


Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değildir. Korkup-sakınmakta olanlar için ahiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz? (Enam Suresi, 32)

Size verilen herşey, yalnızca dünya hayatının metaı ve süsüdür. Allah Katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. Yine de, akıllanmayacak mısınız? (Kasas Suresi, 60)

Andolsun, size (bütün durumlarınızı kapsayan) zikrinizin içinde bulunduğu bir Kitap indirdik. Yine de akıllanmayacak mısınız? (Enbiya Suresi, 10)

… Hiç yeryüzünde dolaşmıyorlar mı, ki kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görmüş olsunlar? Korkup-sakınanlar için ahiret yurdu elbette daha hayırlıdır. Siz yine de akıl erdirmeyecek misiniz? (Yusuf Suresi, 109)
İşte Kuran'daki tüm bu hatırlatmalara rağmen dünya ve ahiret hayatının gerçek yüzünü kavramaya yanaşmayan bu kimseler, Kuran'da bildirildiğine göre akıllarını kullanmayanlardır. Allah akıl erdirmeyen bu kimselerin Allah Katındaki konumunu ayette şöyle bildirmiştir:

Gerçek şu ki, Allah Katında, yerde debelenenlerin en kötüsü, (bir türlü) akıl erdirmez olan sağırlar ve dilsizlerdir. (Enfal Suresi, 22)
 
Ancak asıl önemli olan bu kimselerin akıl ile akılsızlık arasındaki farkı kıyaslayabilecek bir anlayışa sahip olmadıkları için kendi bulundukları durumu da görememeleridir. Öyle ki bu kimseler akıllı insanların akılsız, kendileri gibi akılsız insanların ise akıllı olduğunu düşünürler. Çünkü Allah'tan korkmadıkları ve dünyada yaptıklarının hesabının sorulacağına ihtimal vermedikleri için, kendi izledikleri yolun en doğrusu olduğunu zannederler. Kuran'da onların bu çarpık mantık örgülerine şöyle bir örnek verilmiştir:

Ve (yine) kendilerine: "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde: "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler. (Bakara Suresi, 13)
Ayette de açıklandığı gibi, gerçek anlamda akılsız olan bir insanın kendini akıllı sanması ve yanlış yolda olabileceğine hiç ihtimal vermemesi, akılsızlığın getirdiği bir sonuçtur. Kuran'da ayrıca akıldan yoksun olan bu kimseler, fiziksel anlamda hiçbir eksiklikleri olmadığı halde, göremeyen ve işitemeyen kişiler olarak tanıtılmışlardır. Çünkü bu kişiler gerçekleri doğru bir şekilde algılayamaz, gördükleri ve duydukları gerçekleri kavrayamazlar. Örneğin yeryüzündeki kusursuz yaratılışa bakıp, tüm bunları yaratmış olan Allah'ın yüceliğini göremezler. Görseler de akılsız oldukları ve vicdanlarına uymadıkları için görmezlikten gelirler. Veya kendilerini doğru yola çağıran, Kuran ahlakını anlatan bir insanla karşılaştıklarında, onun anlattıklarını duymazlar. Daha doğrusu fiziksel olarak duyarlar ama yaşamlarını sanki onu hiç dinlememişçesine gaflet içinde sürdürürler. Kuran'da bu kimselerin içerisinde bulundukları bu durum şöyle açıklanmıştır:

Onlardan seni dinleyecekler vardır. Ama hiç duymayan -sağırlara-üstelik hiç akılları ermiyorsa- sen mi duyuracaksın? Ve sana bakacak olanlar vardır. Ama kör olanları -üstelik basiretleri de yoksa- sen mi doğru yola ulaştıracaksın? Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar. Gündüzün bir saatinden başka sanki hiç ömür sürmemişler gibi onları birarada toplayacağı gün, onlar birbirlerini tanımış olacaklar. Allah'a kavuşmayı yalanlayanlar gerçekten hüsrana uğramışlardır. Onlar hidayete ermiş (kimseler) değildi. (Yunus Suresi, 42-45)
Kuran'daki tüm bu açıklamalardan anlaşıldığı gibi akılsızlık, insanları insani fonksiyonlarından uzaklaştırarak onları akletmeyen, gerçekleri görmeyen ve işitmeyen varlıklar haline getirmektedir. Bir başka ayette bu durum şöyle açıklanmıştır:

Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır. (Araf Suresi, 179)

İnkar edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli) haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler. (Bakara Suresi, 171)
 
İlerleyen satırlarda aklı örten konulardan başlıcalarına değinmemizdeki amaç da, insanları akılsızlık tehlikesine karşı uyarmaktır. Çünkü aklını örten bu yanlışlardan kurtulamayan bir insan dünyada ve ahirette büyük kayıplara uğrayacaktır. Allah, akıldan yoksun kalan bu kişilerin, ahirette iken dünya hayatlarını pişmanlıkla anarak şöyle diyeceklerinden bahsetmiştir:

Ve derler ki: "Eğer dinlemiş olsaydık ya da akıl etmiş olsaydık, şu çılgınca yanan ateşin halkı arasında olmayacaktık." (Mülk Suresi, 10)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder